Tahir Kutsi MAKAL(Gazeteci Yazar 10. ölüm yıldönümü)1937’de rençperlik yapan Hacı Mehmet Hocanın 13. çocuğundan üçüncüsü olarak, Denizli Acıpayam’ın Oğuz Köyü’nde dünyaya geldi. Orta öğrenimini Acıpayam Ortaokulu’nda, lise öğrenimini ise Denizli lisesinde tamamladı. İstanbul Özel Gazetecilik Enstitüsü’nden 1959’da mezun olduktan sonra, Denizli, Tan, Yeni Gazete, Dünya, Vatan, Ekspres, Tasvir, Son Havadis, Hergün, Ortadoğu, Güneş, Sabah gazetelerinde; muhabir, haber müdürü, yazar, sekreter, yazı işleri müdürü ve genel yayın müdürü olarak çalıştı. Petek, Yelken, Maya, İnanç, Tarla dergilerini yönetti. Denizcilik Bankası ile Printemps firmasında basın müşavirliği yaptı.Halk edebiyatı ile de ilgilenen Makal bu konuda konferanslar verdi, bilimsel folklor kongrelerinde bildiriler sundu. Aşık Veysel, Zaralı Aşık Adem, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Türk Halk Şiiri, Aşıklar Şöleni, Sahte Ozanlar, Köroğlu, Aşık Hasan Dede, Halkbilim ve Edebiyat, Geçmişten Geleceğe eserlerinde araştırma-derleme çalışmaları yayınlandı. 1962-63’te “İçgöç” dizi röportajıyla “Yılın Gazetecisi” seçildi ve Ödül olarak Avrupa’ya gönderildi. Röportaj, öykü, şiir, araştırma dallarında birçok eser verdi. “Kamyon” romanıyla Peyami Safa Roman Ödülü’nü, “Karadon” kitabıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı öykü ödülünü kazandı. 1989’da halk edebiyatına katkılarından dolayı, İnönü Üniversitesi Senatosunca kendisine “Fahri Doktor” unvanı verildi. Hasandede Belediyesince Kırıkkale’nin hemşerisi ilan edildi. Şiirleri Şölen Kasetçilik tarafından “Ülkemin Güzellerin” adıyla kaset yapıldı. 1999 yılında vefat etti.Mina URGAN ( 1915-2000)İngiliz Edebiyatı Profesörü olan yazar ve çevirmen Mîna Urgan, 1 Mayıs 1915’de İstanbul’da dünyaya geldi. Tam adı Fatma Mîna Urgan olan yazar, Şefika Hanım ile şair ve oyun yazarı Tahsin Nahit Bey’in kızıdır. Şair ve ressam Mustafa Irgat oğlu, tiyatro oyuncusu Zeynep Irgat Urgan’ın kızıdır. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ndeki öğreniminden sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi’ni bitirdi ve aynı fakültenin İngiliz Filolojisi Bölümü’nde doktora yaptı. “Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar” adlı çalışmasıyla Doçent ve 1960’ta Profesör oldu. Aynı yıl, Türkiye İşçi Partisi’ne girdi ve İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü öğretim üyeliğinden 1977 yılında emekli oldu. Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin kurucu üyeliğini yaptı. Mîna Urgan, gerek İngiliz Edebiyatı üzerine incelemeleri ve aynı edebiyattan yaptığı çeviriler, gerekse İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü eğitimciliğiyle “duayen” kimliğini kazandı. İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı çalışması başta olmak üzere, Thomas Moore, Shakespeare, D. H. Lawrence ve Virgina Woolf üstüne yaptığı incelemeler, Türk edebiyatına kazandırılmış çok önemli başvuru kitaplarıdır. Özellikle Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas Moore adlı çalışması, edebiyatı olduğu kadar hayatı da özgürlük ve barış tasarımı çerçevesinde imgeleyip öneren bir çalışma olarak büyük yankı bulmuştur. Ancak Mîna Urgan’ın asıl tanınması, görece “ihtisas” gerektiren bu alanlardaki çalışmalarından çok yaşamının son yıllarında kaleme aldığı anılarının yayımlanmasıyla gerçekleşmiştir. Seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getiren Bir Dinozorun Anıları (1998) altmış, gezi yazılarından oluşan Bir Dinozorun Gezileri adlı kitabı ise altmış altı baskı yaparak Mîna Urgan’ı, “çoksatar” yazarlar arasına kattı. Mîna Urgan’ın, “Benim gibi bir koca karının hayatını kim merak eder ki” çekincesiyle kaleme aldığı “Bir Dinozorun Anıları” başta kendisi olmak üzere herkesi şaşırtarak yüzbinlerce okura ulaştı. Alabildiğine alçakgönüllü, ufak tefek, sürekli sigara içen, sözünü sakınmadan komünist ve ateist olduğunu söyleyebilen bir İngiliz edebiyatı profesörünün özellikle kendiyle alay etmeyi ihmal etmeden ve hemen hemen her satıra sindirilmiş yaşama sevinciyle kaleme aldığı anı ve tanıklıklarının içtenliği her kesimden okurun çok büyük ilgisiyle karşılandı. Bir Dinozorun Anıları, anıların eksenine Mîna Urgan’ı oturmakla birlikte Atatürk’ten Halide Edip’e, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik ve Yahya Kemal’den Ahmet Haşim’e sayısız tanıklık ve bu tanıklık aracılığıyla çizdiği panoramayla da çok önemli bir “doküman” niteliği kazanmıştır. Bir Dinozorun Gezileri’nde ise, başta Mavi Yolculuk ve Bodrum olmak üzere, Anadolu, Paris, İngiltere, İtalya, Sovyet Rusya ve Amerika’ya “dinozorca” (az parayla) yaptığı yolculukları, eksilmeyen yaşama sevinci ve gülümseten izlenimlerle aktardı. “Evet ben bir dinozorum, çünkü eskiden ne düşünüyorsam şimdi de aynısını düşünüyorum” diyen Mîna Urgan, tedavi gördüğü İstanbul Nöroloji Servisi’nde, 15 Haziran 2000 günü, 85 yaşında hayata gözlerini yumdu.Aldığı Ödüller: 1993 Altın Kitap Ödülü, Virginia Woolf ile 1995 Sedat Simavi Vakfı Onur Ödülü, 1996 Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü.Recep BİLGİNER ( 1922-2005)1922 yılında Adana’da dünyaya gelen Recep Bilginer, Konya Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Gazetecilik Enstitüsü’nde okuyan Bilginer, gazetecilik mesleğine 1944 yılında Vatan Gazetesi’nde başladı. Edebiyata şiirle başlayan Bilginer, bir süre İstanbul Şehir Meclisi’nde görev aldı. Ardından Akın ve Tasvir gazeteleri ile Düşünce ve Yeni Çağ adlı dergileri çıkardı. Daha sonra tarihsel konulu oyunlar yazmaya başlayan Bilginer’in pek çok oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu ile Devlet Tiyatroları tarafından sahneye konuldu. Sanatçı, Yunus Emre İlme Hizmet Vakfı Ödülü ile Türk Dil Kurumu Oyun Ödülü sahibiydi. Recep Bilginer’in tanınmış eserleri arasında “İsyancılar”, “Sarı Naciye”, “Yunus Emre”, “Mevlana”, “Politikada Bir Sarıçizmeli”, “Hapisliğim”, “İnsan Bir Düşüncedir”, “Hapiste Bir Gazeteci”, “Zenginler Hükümeti”, “Soruların Gündeminde”, “Unutulmasınlar Diye” yer alıyor. Recep BİLGİNER, 17 Haziran 2005 tarihinde vefat etti.AYHAN IŞIK (Aktör-30. ölüm yıldönümü) 1929 yılında İzmir’de doğup, 16 Haziran 1979’da İstanbul’da yaşama gözlerini yuman Ayhan Işık, 1953’te Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nden mezun olmuştur. Sinemaya geçmeden önce grafiker olarak çalışmış, çeşitli dergilere kapak resimleri yapmıştır. Sinemaya 1951’de Yıldız Dergisi ve İstanbul Film’in açtığı yarışmayı kazanarak girmiş ve aynı yıl “Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan” filmiyle ilk kez beyazperdede gözükmüştür. İkinci filmi “Kanun Namına” ile oyunculuktaki yeteneğini kanıtlayarak, üne kavuşmuştur. 1959’da Amerika’ya giderek, sinema konusunda incelemelerde bulunmuştur. Yurda döndükten sonra, 1972’de film yıldızlarının sahneye çıkma modasına uyarak, Klasik Türk Müziği dalında solistlik yapmıştır. Daha sonra oyunculuğunun yanı sıra, yapımcılık yapmaya da başlamıştır. Bir süre sonra da oyuncu ve yönetmen olarak “Örgüt” filmini çekip, TV’de bazı reklam filmlerinde gözükmüştür. Türk sinemasının belki de en büyük oyuncularından biri olan Ayhan Işık ikinci filminden sonra fiziği ve yeteneği ile dikkatleri çekerek, ölene kadar çevirdiği bütün filmlerde hep başrol oynamıştır. “Kral” unvanını alan, Işık, ününü en uzun süre koruyan ilk oyuncu olmuştur. 1954’te Türk Film Festivali’nde, 1962’de Ses, 1965’te Artist ve daha bir çok yayın organının düzenlediği yarışmalarda “en başarılı erkek oyuncu” seçilmiştir. Rol aldığı başlıca filmler şunlardır: “Acı Hayat”, “Otobüs Yolcuları”, “Namusum İçin”, “Kana Kan”,”Ölümün Nefesi”, “Kader Yolcuları”,”Büyük Bela”, “Çalınmış Hayat”, “Şampiyon”, “Küçük Hanımın Şöförü”, “Cingöz Recai”, “Sabah Olmasın”, “Krallar Ölmez”, “Demir Bilek”, “Kanun Benim”, “Şöförler Kralı”, “Şahane Züğürtler”, “Küçük Hanımın Kısmeti” dir.Zahir GÜVEMLİ (6 Mart 1913- 5 Haziran 2004- 5. ölüm yıldönümü)Yazar. Edirne’de doğdu. İstanbul Erkek Lisesini (1932) ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi (1936). Galatasaray Lisesinde ve Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Son görevinden emekliye ayrıldı. Akbank sanat danışmanlığını yürüttü. İstanbul’da öldü. Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.Üniversite sıralarında yazmaya başladı. Büyük Doğu’da hikâyeleri çıktı (1943-1944). Edebiyat ve sanat üzerine tenkitler ve incelemeler yazdı, antolojiler hazırladı.İncelemeleri: Yahya Kemal: Hayatı ve Eserleri (1948; 2. baskı, 1958), Karacaoğlan (1943), Baki (1944), Ahmet Haşim ve Şiirleri (1948), İbsen: Hayatı, Sanatı, Eserleri (1954), Voltaire: Hayatı, Sanatı, Eserleri (1954), Mehmet Akif: Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1955), Başlangıcından Bugüne Türk ve Dünya Sanat Tarihi (1960), Sinema Tarihi (1960), Büyük Ressam ve Heykeltraşlar (1964), Edebiyat (Ders notları, 1969), Güzel ve Sanat (1970), Acı Aşklar (Ünlü tabloların hikâyeleri, 1972), Türk ve İslâm Eserleri Müzesi-Teşhir Edilen Eserlerin İncelenmesi ve Renkli Röprodiksiyşonları (1974), Resim Sanatı ve Türk Resmi (Fotoğraflar: Sami Güner, 1987). Hatıraları: 90’a Bir Kala (2002). Derlemeleri: Kahramanlık Şiirleri Antolojisi (1943), Türk Mizah Edebiyatı Antolojisi (1949), Türk Romanları-Resimli güldeste (1954), Düşen Yıldızlar (K. Kamu, Ö. B. Uşaklı, O. V. Kanık, ve C. S. Tarancı’nın şiirlerinden seçmeler, 1965), Beş Mevsim (B. K. Çağlar, A. M. Dıranas, N. F. Kısakürek, A. H. Tanpınar ve A. K. Tecer’in şiirlerinden seçmeler, 1957), Büyük Romanlar (1961). Albümleri: Baş’lar ve Anket: Karikatür Albümü (1938), Zakir Güvemli’nin Karikatürleri (1940).Halide Nusret ZORLUTUNA (d.1901,İstanbul – 10 Haziran 1984 İstanbul- 25.ölüm yıldönümü)Türk şair, yazar, öğretmen. “Kadın yazarların annesi” olarak anılır. Hece ölçüsünde hamasi şiirleri ve konuşulan Türkçe ile yazılmış romanları vardır. Romancı Emine Işınsu’nun annesi, Pınar Kür’ün teyzesidir.Hayatı Ailesi ve Öğrenimi 1901 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Erzurumlu Zorluoğullarından gazeteci Mehmet Selim, daha sonraki adı ile Avnullah Kâzımî Beydir. Ünlü gazeteci Süleyman Tevfik Özzorluoğlu ise amcasıdır. Halide Nusret’in babası Avnullah Kazimi Bey, 1908 yılında “Fedekeran-i Millet Cemiyeti” adlı bir siyasi parti kurup muhalefete başladığı için İttihat ve Terakki Partisi yönetimi tarafından yıllarca sürgün ve zindan hayatı yaşamak zorunda bırakılmıştı; bu nedenle Halide Nusret çocukluğunda babasını çok az görebildi. Avnullah Bey bir süre siyasetten çekilmeyi kabul edip Kerkük’te mutasarrıf olarak görevlendirildiğinde ailecek Kerkük’e gittiler. Halide Nusret, bu dönemde özel hocalardan ders alarak Arap ve İran dillerindeki bilgisini geliştirdi. Kerkük’teki çocukluk yıllarını Bir Devrin Romanı adlı anı kitabında aktardı.Aile, I. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada İstanbul’a dönünce Halide Hanım Erenköy Kız Lisesi’ne devam etti. Bu okulda orta tahsilini yapmakta iken babasını kaybetti. Babasının ölümü üzerine yazdığı “Ağlayan Kahkahalar” adlı yazısı 1917 yılında Talebe Defteri adlı derginin yarışmasında birinci olup yayımlanınca edebiyat dünyasına adım atmış oldu.Lise öğrenimini tamamladıktan sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Ekonomik koşullar nedeniyle çalışmak zorunluluğu doğunca Darülmuallimat sınavlarına girdi ve öğretmen olma hakkını elde etti. Öğretmenlik mesleğini çok sevdi ve kendisinin öğretmen olmak için yaratıldığı inancını her zaman ifade etti. İstanbul’da öğretmenlik yaparken bir yandan İstanbul Darülfünun’da Tarih Bölümü’ne devam etti, özel olarak İngilizce öğrendi.Edebi Yaşamı Halide Nusret, Küller adlı ilk romanını 19 yaşında iken kaleme almıştı. Türk Kadını, Kadınlar Dünyası, Aydabir, Salon Mecmuası, Çınaraltı, Çağrı, Hilâl, Defne, Hisar, Milli Mecmua dergilerinde ve Vakit, Zafer, Kudret, Haber, Yeni İstanbul, Sabah, Hürriyet gazetelerinde yazılar yayımladı. 1923’te yayımladığı Hanım Mektupları edebiyat dünyasında ilgi uyandırdı.Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı’nın etkisi ve heyacanıyla millî edebiyat akımına katıldı. Millî duygularla kaleme aldığı “Git Bahar” adlı şiiri tanınmasını sağladı. Millî edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde hececi anlayışa bağlı kaldı. Ünlü şair Yahya Kemal’in şiirlerini ezberlediği ender şairlerden birisi olarak bilinir.Öğretmenlikle ilgili anılarını “Benim Küçük Dostlarım” adlı kitabında topladı.Halide Nusret’in sahnelenmemiş ancak basılmamış piyesleri de vardır. Bazılarının adları şunlardır: Hatırsaymaz Kaymakam, Peçe ve Kafes, Rüzgârdaki Yaprak, Suçlu Kim?, Asıl Aşk, Ali Usta’nın Torunları, Gecekondu Gülleri.Sosyal Yaşamı Halide Nusret, genç yaşlarından itibaren sosyal kuruluşlarda ve hayır cemiyetlerinde çalıştı. Türk Kadınlar Birliği, Türk Ocakları, Halkevleri, Muallimler Birliği, Yardım Sevenler Derneği, , Söroptomistler, Çocuk Haklarını Müdafaa Cemiyeti ve Çocuk Esirgeme Kurumu(Himaye-i Etfal Cemiyeti) yönetim kurullarında uzun yıllar hizmet verdi. 1959’da Türk Anneler Derneği’ni kuruluşuna öncülük etti. Türk Dil Kurumu’nun da kurucu üyelerindendi.1975 yılı Birleşmiş Milletler tarafından “kadın yılı” olarak ilan edildiğinde “Kadının Sosyal Hayatını İnceleme ve Araştırma Derneği” tarafından düzenlenen sergi ve toplantıda Halide Nusret’e “Ümmü’l-Muharrirat” (kadın yazarların annesi) unvanı verildi. 1983 yılında ise Basın Yayın Genel Müdürlüğü ile Türk Basın Birliği tarafından “Basın Mesleği’nde 50 Yıl Şerefli Hizmet” belgesiyle plaket verildi. Halide Nusret Zorlutuna, 10 Haziran 1984 günü İstanbul’da hayatını kaybetti.Başlıca Eserleri Şiir • Geceden Taşan Dertler (1930)• Yayla Türküsü (1943)• Yurdumun Dört Bucağı (1950)• Ellerim Bomboş (1967)Roman• Küller (1921)• Sisli Geceler (1922)• Gül’ün Babası Kim (1933)• Aşk ve Zafer (1966)• Aydınlık Kapı (1974)• Büyükanne (1971)Hikâye • Beyaz Selvi (1945)Hatıra • Benim Küçük Dostlarım (1976)• Bir Devrin Romanı(1978)Mektuplar • Hanım Mektupları (1923)Şemsettin SAMİ (Fraşeri) (1 Haziran 1850 Frashër (Arnavutluk) – 5 Haziran 1904 İstanbul-105. ölüm yıldönümü)Arnavut asıllı Türk yazar, ansiklopedist ve sözlükçü. Türk harfleriyle yazılan ilk Türkçe roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ın (1872), ilk Türkçe ansiklopedi olan Kamus-ül Alam’ın (1889-1898) ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî’nin (1901) yazarıdır. Ayrıca Kamus-ı Fransevî adlı Fransızca ve Kamus-ı Arabî adlı Arapça sözlükleri kaleme almıştır.Ağabeyi Abdül Fraşeri ile birlikte, Latin ve Yunan harflerini kullanan ilk Arnavut alfabesini geliştirmiş (1879) ve Arnavutça bir gramer kitabı yazmıştır (1886). Kardeşi Naim Fraşeri, Arnavut milli şiirinin kurucusu olarak kabul edilir. Galatasaray Spor Kulubü’nün kurucusu Ali Sami Yen’in babasıdır. Yaşamı 1850’de Güney Arnavutluk’ta Berat’a yakın Fraşer kasabasında doğdu. Tımar sahibi Fraşerî ailesinden Halit Bey’in beş oğlundan ikincisidir. Diğer iki oğul, Naim ve Abdül, Arnavutluk tarihinde önemli roller oynamışlardır.Galatasaray Spor Kulübü yöneticisi Ali Sami Yen’in babasıdır.Ortaöğrenimini bugünkü Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya’da ünlü Zosimea Lisesi’nde tamamladı. Eski ve yeni Yunanca, Fransızca ve İtalyanca’nın yanısıra Türkçe, Arapça ve Farsça öğrendi. Aile geleneği doğrultusunda Bektaşi tekkesine devam etti.Bir süre Yanya Mektubi Kalemi’nde çalıştı. 1871’da İstanbul’a geldi. Matbuat Kalemi’nde memur olarak göreve başladı. Memurluk yaparken bir yandan da ilk telif eseri olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanını 1872-1873 yıllarında forma forma yayınladı. Ebüzziya Tevfik’in çıkardığı Sirac ve Hadika gazetelerinde çalıştı. Vatan Yahut Silistre krizi esnasında bu gazete Yeni Osmanlılar lehine neşriyatta bulunduğu için kapatıldı. 1874’te Fransızca’dan çevirdiği İhtiyar Onbaşı adlı trajedisinin sahnede kazandığı başarı üzerine, Arnavut sorunlarını ele alan Besa adlı oyunu da Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi.1874’te vilayet gazetesini yönetmek üzere Trablusgarp’a gitti. Dokuz ay orada kaldı. Bu görevinden önce bir İtalya seyahati yaptı. İstanbul’a döndükten sonra, 1876’da Mihran Efendi Nakkaşyan’la ile birlikte Sabah gazetesini yayımlamaya başladı. Bu gazete kısa zamanda büyük bir popülerlik kazanarak Türk basınında o zamana kadar görülmemiş bir tiraja kavuştu.1877’de bir süre Rodos Valisi Sava Paşa’nın mühürdarlığı görevinde bulundu. Dönüşünde, daha önce Sabah’ta yazdığı “Şundan Bundan” başlıklı köşesini Tercüman-ı Şark gazetesinde sürdürdü. Bu sırada yoğun olarak Arnavut konularıyla ilgilendi. Bir yandan ağabeyi Abdül Fraşeri’nin önderliğindeki Arnavut İttihadı hareketini desteklerken, Arnavutluğun Osmanlı Devleti’nden ayrılmasını savunan görüşlere karşı çıktı.1880’te Abdülhamit’in isteği üzerine saraya alınarak mabeynde kurulan Teftiş-i Askeri Komisyonu’nun kâtipliğine getirildi. Ölümüne kadar koruduğu bu görev, onun ekonomik rahatlığa kavuşarak kitapları üzerinde çalışmasına imkân sağladı. Bu yıllarda Daniel Defoe’dan Robenson Kruzo ve Victor Hugo’dan Sefiller romanlarını Türkçe’ye çevirdi. 1882-83 yıllarında, büyük eserlerinin ilki olan Fransızca-Türkçe Kamus-ı Fransevi’yi, 1885’te de bu eserin Türkçe-Fransızca kısmını yayınladı. Bu eserden dolayı II. Abdülhamit tarafından İftihar Madalyası tevcih olundu. 1889’dan itibaren tek başına yazdığı ve dokuz yılda altı cilt olarak yayımladığı Kamus-ül A’lâm adlı ansiklopediyle, Türkiye’nin en popüler yazarlarından biri haline geldi.Kamus-ül Alam yayını daha tamamlanmadan, 1896-1897 arasında bir yıllık bir çalışmayla, bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı Arapça-Türkçe lugat olan Kamus-ı Arabi adlı büyük sözlüğü fasıl fasıl çıkarmaya başladı. Ancak Firuzabadi Kamus’unun birbuçuk katı olacağı haber verilen bu eserin, ancak cim harfinin sonuna kadar olan 504 sayfalık kısmı yayımlandı.1898’de gazetelerde Şemseddin Sami’nin Türkçe’nin ıslahı üzerine bir dizi makalesi çıktı. 1899’da modern ilkelere göre hazırlanmış ilk Türkçe-Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türki’yi yazmaya başladı. 1901’de bu büyük eseri yayımladıktan sonra kendini tamamen Türk dili araştırmalarına verdi. 1902’de Kutadgu Bilik ve 1903’te Orhun Abideleri’nin izahlı çevirilerini hazırladı. Ortaçağ Kıpçakçası hakkındaki eserini bitiremeden 18 Haziran 1904’te Erenköy’deki evinde yaşamını yitirdi.Görüşleri Şemseddin Sami, modern Türk milliyetçiliğinin ilk ve bazı yönleriyle en ilginç biçimi olan Osmanlıcılığın en önemli temsilcilerinden biridir. Aslen Arnavut olduğu ve Arnavut sorunlarıyla yakından ilgilendiği halde, Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçe’nin önemini vurgulamıştır. Türkçe’yi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek alanlarında, yalnız kendi çağında değil, tüm dönemlerde, Şemseddin Sami kadar emek vermiş kimse azdır.Kamus-ı Türki, Osmanlı Türkçesini üç dilden oluşan bir karma sayan eski zihniyetten, bağımsız ve bütünlüklü bir dil olarak gören yeni anlayışa geçişte kilit bir merhaleyi temsil eder. Arapça ve Farsça kelimeler eski sözlüklerdeki gibi gelişigüzel aktarılmamış, güncel yazı dilinde kullanılma ve yaşayan bir unsur olma özelliklerine dikkat edilmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerin özgün anlamları değil, (geleneksel bakışta “bozuk” sayılsa da) güncel Türkçe kullanımdaki anlamları verilmiştir. Batı dillerinden alınan yeni kelimelere yer vermeye özen gösterilmiştir. En önemlisi, dilin bel kemiğini oluşturan “Türkçe” unsurunun yapısı ve etimolojisi üzerinde dikkatle durulmuştur. Şemseddin Sami, dilin sadeleşmesini ve Türkçeleşmesini savunmuş, bunun için gerekirse Türkçenin en eski kaynaklarına ve Doğu Türkçesine (Çağatayca) başvurulmasını önermiştir.İlk Türkçe Roman Meselesi Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanı 1872 Kasım’ından itibaren Hadika gazetesinde tefrika edildi; 1873 yazında tamamlandı. (Yeni harflerle basımı Sedid Yüksel, Ankara 1964.) Talat ile Fitnat’ın aşkını anlatan roman, Türk edebiyat tarihine ilişkin birçok eserde “İlk Türkçe Roman” olarak değerlendirilir. Ancak bu doğru değildir. Bugüne dek ortaya çıkarılmış olan ilk Türkçe roman, Vartan Paşa (Hovsep Vartanyan) tarafından Türkçe olarak yazılıp Ermeni harfleriyle basılan Akabi Hikayesi’dir. 1851’de yayımlanan bu romanı 1991’de Andreas Tietze modern transkripsiyonla yayımlamıştır. (Eren Kitabevi, İstanbul.) 1851-1872 arasında da çok sayıda Ermenice harfli Türkçe roman yayımlandığı anlaşılmaktadır.Şemseddin Sami’nin eserinin Türkçe yazıyla ilk Türkçe telif roman olup olmadığı yeterince aydınlatılmış bir konu değildir. Ancak popülerlik kazanan ilk Türkçe roman olduğu muhakkaktır.Eserleri Roman • Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1873)Oyun • Besa yahut Ahde Vefa (1874)• Seydi Yahya (1875)• Gâve (1876)• Mezalim-i Endülüs (basılmadı)• Vicdan (basılmadı)Çeviri • Florian, Galatée 1773• Dumanoir & d’Ennery, İhtiyar Onbaşı (1874)• Daniel Defoe, Robinson Crusoe• Victor Hugo, Sefiller (1880, son cildi eksik)• Ali bin Ebi Talib Efendimizin Eş’ar-ı Müntehabeleri (1900, Ali bin Ebu Talib’e atfedilen Divan’dan çeviriler)Sözlük ve Ansiklopediler • Kamus-ı Fransevî (1882-1905, Fransızca-Türkçe sözlük)• Kamus-ı Fransevî (1885, Türkçe-Fransızca sözlük)• Küçük Kamus-ı Fransevî (1886, Fransızca-Türkçe sözlük)• Kamus-ül Âlam (6 cilt, 1889-1898, genel ansiklopedi)• Kamus-ı Arabî (1898, Arapça-Türkçe sözlük, tamamlanmadı)• Kamus-ı Türkî (2 cilt, 1899-1900, tıpkıbasımları 1978, 1998)Dilbilgisi Kitapları • Usul-i Tenkit ve Tertib (1886)• Nev’usul Sarf-ı Türkî ((1891, modern Türkçe gramer)• Yeni Usul Elifba-yı Türkî (1898)• Usul-i Cedid-i Kavaid-i Arabîye (1910, yeni usul Arapça ders kitabı)• Tatbikat-ı Arabîye (1911)Ayrıca “Cep Kütüphanesi” dizisinde astronomi, jeoloji, antropoloji, İslam medeniyeti tarihi, kadınlar, mitoloji, dilbilim üzerine kitapçıklar yazdı. Letaif adlı iki ciltlik fıkra derlemesi, Emsal adlı dört ciltlik özlü sözler derlemesi, okullar için alfabe ve okuma kitapları yayınladı.Ayrıca Arnavutça bazı eserleri ve Abetarja e Shkronjëtoreja adlı gramer kitabı vardır.Hasan İzzettin DİNAMO (1909-20 Haziran1989- 20.ölüm yıldönümü)1909’da Trabzon Akçaabat’ın Ahanda Köyü’nde doğdu. 20 Haziran 1989 da İstanbulda yaşamını yitirdi. Babasının 1. Dünya Savaşı’nda şehit düşmesi üzerine Darüleytam’a yerleştirildi. 17 yaşına kadar orada kaldı. Sivas Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Malatya ve Adıyamanda iki yıl öğretmenlik yaptı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümüne girdi. Ama son sınıfta yasadışı siyasi eylemlere katılmakla suçlanıp tutuklandı ve 4 yıla hüküm giydi. Üniversite eğitimini tamamlayamadı. Cezaevinden çıktıktan sonra askerlik hizmetini yaparken bu kez “Yeni Edebiyat” dergisinde yayınlanan şiirleri nedeniyle suçlandı. Sıkıyönetim mahkemesince 1 yıl hapse mahkum edildi. 1950den sonra fotoğrafçılık yaptı. Takma isimlerle görgü ve çocuk kitapları yazdı. 6-7 Eylül olaylarının ardından bir kez daha tutuklandı. 6 ay cezaevinde kaldı ve “suçsuz” bulunup salıverildi. Çeviriler yapıp özel dersler vererek hayatını kazandı. İlk şiiri 1925 yılında Giresunda çıkan “İzler” dergisinde yayımlandı. Ardından Servet-i Fünun ve Sivas’ta yayınlanan “Adım” dergisi şiirlerini yayınladı. İlk şiir ve düzyazılarından bir kısmını, iki arkadaşıyla birlikte Adsız Kitap isimli kitapta derledi. Başlangıçta hece ölçüsüyle şiirler yazdı. Daha sonra serbest vezne yöneldi. İlk şiirlerinde Faruk Nafiz Çamlıbel, sonrakilerde Nâzım Hikmet etkisi görülür. Şiirlerinde zengin bir çağrışım düzeniyle doğayı ve yaşamın çeşitli kesitlerini vermeyi, bir yandan da toplumsal gerçeği kavramak ister. Şiirlerini uzun bir süre kitaplaştırmadı. İlk şiir kitabı “Deniz Feneri” 1937’de basıldı. Hasan İzzettin Dinamo Eserleri: ŞİİR: Deniz Feneri (1937) Karacaahmet Senfonisi (1960) Özgürlük Türküsü (1971) Mapushanemden Şiirler (1974) Sürgün Şiirleri (1975) Gecekondumdan Şiirler (1976) Çoban Şiirleri (1982) Nazımdan Meltemler (1989) Tuyuğlar (1990) ROMAN: Kutsal İsyan (sekiz cilt, 1966-1968) Ateş Yılları (1968) Savaş ve Açlar (1968) Kutsal Barış (yedi cilt, 1972-1976) Öksüz Musa (1973) Musanın Mapushanesi (1974) Koyun Baba (1976) Musanın Gecekondusu (1976) Açlık (1982) Türk Kelebeği (1981) Adalet Sıtması (1983) Anadoluda Bir Yunan Askeri (1988) ÖYKÜ: Savaşta Çocuklar (1981) ANI: 6-7 Eylül Kasırgası (1971) 2. Dünya Savaşından Edebiyat Anıları (1984) TKP ve Aydınlar (1989) ÖDÜLLERİ 1977 Orhan Kemal Roman Armağanı, Kutsal Barış ile Tahsin SARAÇ (d. 1 Ocak 1930, Muş – ö. 29 Haziran 1989, İzmit- 20.ölüm yıldönümü). Şair. 1952’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümünü bitirdikten sonra, Hakkari’de bir süre Fransızca öğretmenliği yaptı. iki kez Paris’e giderek Sorbonne’da Fransız Dili ve Edebiyatı ile Sesbilim üzerine eğitim gördü. Dönüşünde Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. 1957’den 11971 yılına kadar Fransız Dili ve Edebiyatı dersleri veren Saraç; Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu ile Tercüme Bürosu’nda üye olarak görev yaptı.Öğretmenler Federasyonu ikinci başkanlığı görevini yürüten şair; Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)’nın da kurucularındandır. Gazi Eğitim Enstitüsünden emekli olan Tahsin Saraç’ın ilk şiirleri Varlık Dergisi’nde yayımlandı. bir yandan Tercüme, Türk Dili ve Çeviri dergilerinin yazı kurullarında çalışırken, diğer yandan Dost, Papirüs, Sanat Rehberi, Türk Dili gibi dergilerde şiirleri yayımlandı. Kadınlar da Savaşı Yitirdi gibi oyun çevirileri yaptı.Özde, biçimsellik ve dilde kendine özgün şiirleriyle toplumcu – gerçekçi çizgide ilerleyen şair, sanatçıyı, insanı ve toplumu değiştirmekle yükümlü gören bir bakış açısına sahipti.Ödüllleri • 1970, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Şiir Kitabı Büyük Ödülü• 1986, Asya – Afrika Yazarlar Birliği, Lotus Edebiyat Ödülü Yapıtları • Bir Ölümsüz Yalnızlık – 1964• Güneş Kavgası – 1968• Direnmeler – 1973• Güvercin Kasapları – 1978• Bir Sevgiyi Görüntüleme – 1980• Toplu Şiirler – 1989• Çıplak Kayada Çimlenmek – 1989Hacı Ârif BEY; (d.1831 ö.1885 İstanbul-125.ölüm yıldönümü) Asıl adı Mehmed Ârif’ dir. Zekâî Dede’den şarkı ve ilâhîler öğreniyordu. Zekâî Dede onu kendi hocası, yine bir başka Eyüp’lü, Mehmed Bey’e götürdü. Eyyûbî Mehmed Bey tarafından devrin en büyük mûsikî üstâdı, Hammâmîzâde İsmâil Dede’ ye götürülmüş, onun da iltifâtlarına mazhâr olmuştu. Henüz 13 yaşında iken onu ‘’ Bâb-ı Seraskerî ’’ , yani devrin Savunma Bakanlığı’nın bir dâiresinde kâtipliğe aldırmış; çok geçmeden sesinin güzelliğini haber alan Sultan Abdülmecîd, onu huzûra dâvet etmiştir. Sultan, onun hemen ‘’ mâbeynci ‘’ olarak saraya alınmasını emretti. Bu göreve getirildiği zaman 19 yaşındaydı. Harem-i Hümâyûn’daki câriyelere mûsikî dersleri verdi. RESSAM Turgut ZAİM ( İstanbul 1906 – Ankara 13 Haziran 1974-35.ölüm yıldönümü)Çocukluğu, kendi deyimiyle “Osmanlı idaresinde bir bakıma muhafazakar, bir bakıma kozmopolit dalgalanmalar arasında ve Birinci Dünya Savaşı’nın bunalımlı yıllarında” geçti. Ailesinde, güzel sanatlara ilgi duyan kişiler vardı. İlk ve ortaöğretimini Kadıköy’de St. Joseph’te tamamladıktan sonra, Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Burada İbrahim Çallı’nın atölyesinde çalıştı. Ancak okulun eğitim kurallarıyla bağdaşmadığı için, ilgisini akademik kariyerine yardımcı olacak başka alanlara, geleneksel Türk Sanatlarına, Uzakdoğu Çin ve Japon sanatına yöneltti. Bir ara F. Duran’ın atölyesine geçti. Öğrencilik yılları bitmeden, kısa bir süre Konya’da gezici resim öğretmenliği yaptı. Anadolu sanatı ve kültürü üzerinde araştırma yapan bilim adamlarının, bu arada A.Gabriel’in fikirlerinden etkilendi. Fransa’ya uzmanlık öğrenimi için gittiği halde, orada fazla kalmayarak yurda döndü. Sivas Öğretmen Okulu’na resim öğretmeni olarak atandı. Burada, çinko levhalar üzerine, Anadolu yaşamından esinlendiği konuları içeren ilk gravür çalışmalarını gerçekleştirdi. Halk Kültürüne gönül veren uzmanlarla (Ahmet Kutsi Tecer, Muzaffer Sarısözen) yakın dostluklar kurdu. Değişik işlerde çalıştı. Orta Anadolu’nun bozkır yaşamı, resimlerine büyük ölçüde girmeye başladı. 1930’lu yılların ortalarında Ankara’ya yerleşti. Bu yöreyi, yaşam zenginliğiyle resimlerinin değişmez teması haline getirdi. 1933’te Cumhuriyetin 10. yılı nedeniyle “Doğu ve Batı halkının Atatürk’e Arz-ı Şükranı” isimli üç parçadan oluşan büyük kompozisyonunu yaptı. Ülkü dergisine kapak kompozisyonlarını çizdi. 1939’dan başlayarak, Ankara’da kurulan Tatbikat Sahnesi’nde, daha sonraki yıllarda Devlet Tiyatro ve Operası’nda dekoratörlük yaptı. 1939’da yurt gezisi programında Kayseri’ye gitti, oradan getirdiği “Erciyes” isimli tablosuyla aynı yıl Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde ikincilik ödülünü kazandı. 1957’deki 18. sergide ikincilik, 1958’deki 19. sergide ise birincilik ödülü aldı. 1967’de, Ankara’da Doğuş Galerisi’nde ayrıntılı bir sergisi düzenlendi. Prof. Dr. Hilmi Ziya ÜLKEN (1901-5 Haziran 1974-35.ölüm yıldönümü)Hilmi Ziya Ülken 1901’de İstanbul’da doğmuştur. Tefeyyüz İdadisi’nde ve İstanbul Sultanisi’nde okuduktan sonra 1918’de Mülkiye Mektebi’ne girerek bu okuldan 1921′ yılında mezun olmuştur. 1933 yılına kadar İstanbul ve Ankara’da öğretmenlik yapan Üken, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe doçentliğine tayin edilmiştir. 1941 yılında profesör olmuştur. 1944 yılında Felsefe Bölümü’nde kurulan Sosyoloji Kürsüsü başına getirilmiş daha sonra 1949 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kurucular kurulunda yer almıştır. 1956 yılında İlahiyat Fakültesinde ek görev çerçevesi içinde Felsefe Profesörlüğüne tayin edilmiştir. 1957 yılında Ordinaryüs Profesörlük unvanını almıştır. 1961 yılından itibaren Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde profesör olarak görev almıştır. 1962 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden istifa ederek Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kadrosuna geçmiştir ve 1973 yılında emekli olara İlahiyat Fakültesi görevinden de ayrılmıştır. H. Ziya Ülken 5 Haziran 1974 ‘de İstanbul’da vefat etmiştir. Akademik hayatının dışında farklı alanlara da ilgi duyan Ülken, çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Resim ve yayın işleri onun başlıca uğraşları arasında yer almaktaydı. Hilmi Ziya Ülken’in başlıca yapıtları şunlardır: Aşk Ahlâkı, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, Yirminci Asır Filozofları, İlliyet Meselesi ve Diyalektik, İçtimaî Doktrinler Tarihi, Sosyoloji, Sosyolojiye Giriş, Resim ve Cemiyet, İslâm Sanatı, Veraset ve Cemiyet, İbn-i Haldun, Mantık Tarihi, İslâm Düşüncesi, Millet ve Tarih Şuuru, Felsefeye Giriş, Bilgi ve Değer, Eğitim Felsefesi, Varlık ve Oluş, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İslam Felsefesi. https://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-79619/haziran.html
Haziran Ayında Kaybettiklerimiz için yapılan aramalar
Haziran Ayında Kaybettiklerimiz, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz biyografi, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz hayatı, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz özgeçmişi, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz hakkında, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz doğum yeri, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz fotoğraf, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz video, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz resim, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz kimdir?, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz kaç yaşında?, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz kaç yaşında öldü? Haziran Ayında Kaybettiklerimiz nereli, Haziran Ayında Kaybettiklerimiz memleketi Haziran Ayında Kaybettiklerimiz ne zaman ve neden öldü? Haziran Ayında Kaybettiklerimiz Ölüm nedeni?
Twitter'de ara: Haziran Ayında Kaybettiklerimiz
Google'de ara: Haziran Ayında Kaybettiklerimiz