Ali Avni ÇELEBİ (1904 – 1993)1904 yılında İstanbul’da doğdu. Babasının teşvikiyle 1918’de girdiği Sanayi-i Nefise’de Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1922’de kendi olanaklarıyla Münih’e giderek Hans Hoffman’ın yanında çalıştı. 1927 yılında Türkiye’ye geri döndü ve resim öğretmenliğine başladı. Bu sırada “Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği” ni kurdu (1927). Askerlik görevinden sonra tekrar Hoffman’ın yanına giden Çelebi 1932 yılında yurda döndü. 1932 ve 1938 yılları arasında önce üzel Sanatlar Akademisi’nde akşam kurslarına öğretmenliği yaptı, resim anlayışında çıkan uyumsuzluk dolayısıyla buradan ayrıldı ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde eğitim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1938’de Leopald Levy Güzel Sanatlar Akademisi’nde göreve başlayınca, okula geri dönerek Levy’nin asistanlığını yaptı ve 1967’de emekliye ayrılana kadar Feyhaman Duran’ın atölyesinde atölye hocalığı görevini sürdürdü.-1993 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi.Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı topluluğu Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alan Ali Avni Çelebi. 1904’te İstanbul’da doğdu. Vefa Lisesi’ndeki orta öğreniminden sonra 1908’de Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girerek Hikmet Onat ve İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. Ardından gerçek sanat biçeminin beliryecisi olan Almanya’daki resim eğitimini tamamladı. Ali Avni Çelebi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla yeni bir yapılanma süreci yaşayan ülkenin, sanat cephesinde yeni bir biçim dili geliştiren grup içinde önemli bir yer tutmaktadır. https://unutmayacagiz.com/Resim sanatımızda Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, özellikle 1908’deki İkinci Meşrutiyet’le birlikte ‘1914 Kuşağı’ temsilcilerinin öncülüğünde, dönemin koşulları bağlamında, sanat adına önemli sayılabilecek hareketlerin gerçekleştirildiğine ve bunun Cumhuriyet döneminde de gelişerek sürdüğüne tanık oluyoruz. Nasıl, Türk resminin klasikleri olarak adlandırılan Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Şeker Ahmet Paşa başta olmak üzere bir grup sanatçının resim anlayışı ‘1914 Kuşağı’ temsilcileriyle yeni bir biçem anlayışına yönelmişse, Cumhuriyet Türkiye’siyle birlikte yeni yetişen genç sanatçılarla da ‘d grubu’ merkezde olmak üzere daha birçok sanatçının sanat dünyasında etkili olduğu görülmektedir. Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllarda ‘1914 Kuşağı’ temsilcileri, Akademi’de hoca olmaları ve dönemin sanat ortamında aktif olarak yer almaları nedeniyle bir süre daha söz sahibi olma olanağı bulmuşlardı. Ancak, yeni bir yapılanmanın eşiğinde olunması, doğal olarak artık gücünü yitirmiş akademik-izlenimci anlayışın da yerini yeni kavramlara bırakmasını gerektirmişti. Artık yeni dönemde sanatın ele alınışında, kavramdan konuya, içerikten biçeme, teknikten biçime ve resme ilişkin diğer tüm öğelere kadar önceki dönemlere göre önemli farklılıklar belirlemeye başlamıştı. Ali Avni Çelebi ve sınıf arkadaşlarının 1925 yılında Münih’te Hans Hofmann Atölyesinde çekilmiş fotoğrafları (Giray, Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği, s. 96) Müstakiller ve D-Grubuhttps://unutmayacagiz.com/Ali Avni Çelebi’nin de içinde yer aldığı ‘Müstakiller’ ve ardından kurulan ‘d Grubu’nun sanat ortamını yönlendirdiği yaklaşık 1930 ile 1950 arasındaki yılların, sosyal, kültürel, sanatsal açıdan çok hareketli yıllar olduğu ve sanata ilişkin, edebiyatçı, düşünür, yazar, sanatçı ve entelektüel çevrelerden yazıp çizenlerin çokluğu dikkat çekmektedir. Dönemin gazete ve dergilerinde eski kuşak olarak adlandırılan ‘1914 Kuşağı’ üyeleri ile özellikle ‘d Grubu’ üyelerinin karşılıklı çekişmeleri sanat ortamını hareketlendirmekteydi. Her iki grup hareketinin temsilcileri aynı zamanda hocaları da olana eski kuşağın izlenimci anlayışına karşı çıkarak yeni kavramlar ortaya atmaya başladılar. Hiç kuşkusuz içinden geçilen dönem, yaşanan ortamda ortaya çıkan bazı terimler kavram kargaşalarına neden olmuştu. Batı’da ortaya çıkışından yaklaşık çeyrek asır sonra yurdumuzda uygulanmaya başlanan dışavurumcu ve kübist anlayışın ilk başlarda hemen kabul görmediğini tahmin etmek güç olmasa gerek. Nitekim Çelebi de bu durumu: “Türkiye’ye döndüğümüz zaman, ortamın kültür yapısı, etüd eksiklikleri getirdiğimiz anlayışı tam anlamıyla uygulamamıza engel oldu.” Sözleriyle açıklamaktadır. Kısa sayılabilecek bir süre içinde zorlukları aşan gerek ‘Müstakiller’ gerekse ‘ d Grubu’ hareketi yeni sanat anlayışını kabul ettirmekte gecikmedi. Aslında, hemen hemen iki hareketin biçim dili açısından ortak noktalarda birleştikleri söylenebilir. Dönemin sanat ortamında dışavurumculuktan fovizme, konstrüktivizmden kübizme uzanan bir dizi akımın gündeme geldiğini görüyoruz. Ancak, hangi akımın öne çıktığından çok, içerik, konu, desen, boya, gölge-ışık, plan, modülasyon, biçim, yüzey, hacim, boşluk, hareket, düzen vb. Gibi resmin kendi sorunsalına ilişkin kimi kavramların öne çıkması, sanatçıların bu gibi kavramlar çerçevesinde nasıl resim çalışmaları gerçekleştirdikleri daha bir önem kazanmaktadır. Böyle bir süreçte, sanatçıların ürettikleri yapıtların arkasında yatan nedenleri kendi bağlamlarında tutarlı bir şekilde açıklamaları, üzerinde çeşitli tartışmalar yapılan bazı kavramların içini doldurmaktadır. Herşeye karşın ortaya atılan bazı kavramların dönemin tümünü bağladığı ya da bu dönemin karakteristik tanımını ortaya koyduğu söylenemese de, yine de bu dönem için belli bir atmosferin oluşmasında ortaya atılan bu kavramların, öne sürülen bazı görüşlerin ve yapılan çeşitli yorumların kesin bir belirleyiciliği vardır. Bu aşamada kuşkusuz en önemli kaynakları Müstakiller hareketinin uygulayıcıları olan sanatçıların yapıtları, sanata ilişkin yazdıkları, söyledikleri oluşturmaktadır. https://unutmayacagiz.com/Konstrüktivizm akımı Batı sanatının yapısından kaynaklanan çok katmanlı oluşumunun aksine –ülkemizde batılı birçok akımda görüldüğü gibi- daha çok biçim dilinde karşılığını bulur. Türk resim sanatının bu döneminde sıklıkla telaffuz edilen ve dönemin resim dilini oluşturan inşacı/kurmacı/konstrüktif resim gibi kavramların karşılığı da bu anlamda algılanmalı; Konstrüktivizm akımının dinamikleriyle karıştırılmamalıdır. Özellikle Vladimir Tatlin’le gündeme gelen konstrüktivist biçemde artık geleneksel resmin malzeme ve mekan kullanımı yerine, gerçek malzeme ve mekana yönelme anlayışı, Türk resim sanatının anılan döneminde biçim dili olarak kullanılan kavramlarla tam örtüşmeyen, dolayısıyla karşılaştırma yapılamayacak nitelikler gösterir. Bu nedenle Batı sanatındaki karşılığı ne olursa olsun, bu dönemin dilini oluşturan inşacı tekniğin nasıl bir anlayış olduğunu doğrudan sanatçıların kendi ifadelerinden izlemek daha doğru bir yaklaşım olarak benimsenmelidir. Örneğin Müstakillerin öne çıkan sanatçılarından Ahmet Zeki Kocamemi: “Resim yapmak icat etmek demektir. Taklit etmek değil… Resim, bir yapı gibi yoktan var edilir. Bir abide gibi örülür.” Derken Ali Avni Çelebi ise, “Sanatta aradığım şart ve vasıflar: Karakter, hareket, form, volüm, inşaa, tesir, atmosfer ve valörü ile bütünü teşkil eden kompozisyon olduğuna inandım ve o yolda eğitilerek yolumu tayin ettim demektedir.” Fransız ve Alman ekollerinin etkileri‘1914 Kuşağı’ üyelerinin Sanayi-i Nefise Mektebi’nde hoca oldukları dönemde eğitim gören geleceğin ‘Müstakiller’ ve ‘d Grubu’ temsilcileri. 1922 ve 1923 yıllarından itibaren Fransa ve Almanya’ya gönderilmeye başlandılar. Avrupa’daki eğitimlerini tamamlayan gençler 1928’de yurda döndüler ve 1929’da tüzükdeki sırasıyla Refik Fazıl Epikman, Cevat Hamit Dereli, Şeref Kamil Akdik, Mahmut Fehmi Cuda, Nurullah Cemal Berk, Hale Asaf, Ali Avni Çelebi, Ahmet Zeki Kocameni, Muhittin Sebati, Ratip Aşir Acudoğlu, Hasan Fahrettin Arkunlar’dan oluşan sanatçılarla müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nni kurdular. Birlik üyelerinin eğitim özelliklerine baktığımızda Fransız ve Alman ekollerinin karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Birliğin üyeleri Paris’e ve Almanya’ya gönderilmiş ve Ernest Laurent, Lucien Simon, Paul-Albert Laurens, Hans Hofmann gibi hocaların atölyelerinde çalışmışlardı. Özellikle Almanya’da eğitim görenlerin etkilendiği ünlü hoca Hans Hofmaan’dı. Türk resmine ilişkin inceleme yapanların sıklıkla vurguladıkları gibi Hofmann’ın öğrencileri Ahmet Zeki kocamemi ve Ali Avni Çelebi Türkiye’de modern resmin gelişindeki öncüler olarak değerlendirilmektedir. Öte yahdan birlik üyeleri içinde Almanya’da eğitim alan başka sanatçılar da bulunmaktadır. Örneğin Mahmut Fehmi Cuda Fransa öncesi kendi olanaklarıyla gittiği Münih’te bir yılı aşkın bir süre Hans Hofmann’ın öğrencisi olmuştu. Bu arada Hasan Fahrettin Arkunlar’ın da Paris’teki Dekoratif sanatlar Okulu’ndan mezun olduktan sonra Leipzig Akademisi’nin yüksek bölümüne devam ettiğini anımsatmılıyız. Birliğin tek heykeltraş üyesi Ratip Aşir Acudoğlu da eğitimini Almanya’da alanlar arasındadır. Kübizm, Doğa ve Ali ÇelebiMüstakiller hareketinin uygulamaya çalıştığı biçem özelliklerinin belirginleşmesinde Ahmet Zeki Kocamemi ve Ali Avni Çelebi’nin öne çıkma nedenlerine bakıldığında, bu iki sanatçının, hocaları, kübist ve dışavurumcu biçemiyle bilinen Hofmann’ın da etkisiyle resmin biçim, yüzey, hacim, boşluk, plan, modülasyon, hareket gibi kendine özgü öğelerini kendi bağlamlarında ele alarak değerlendirip, bu kavramlarla nasıl resim yapacaklarını ciddi bir sorun olarak düşünmeleri ana özellik olarak dikkat çeker. Avni Çelebi Almanya’daki eğitimiyle ilgili:“Hofmann atölyesine başladığım zaman, onun görüşlerini önce yadırgadım. Gençtim. Sanat Yolculuğuna yeni çıkmıştım. Bu büyük ustanın görüşleri bir hamlede kavranamazdı elbette. Çalışmalar ilerledikçe sırları çözmeye başladım.” demektedir. Yine sanatçı, “Almanya’da gördüğümüz sanat öğretimi, Kübizm, Dışavurumculuk ve Konstrüktivizm üzerine kurulmuştu. Çallı’nın görüşü, dış izlenimleri değerlendiriyordu. Dışavurumculuk ise, içerik ve pisikolojik yönden hacimlerin ağırlıklarını, planlarını değerlendirip mekan sorununu çözer.”açıklamasıyla nasıl bir sanat anlayışı ile yorulduğunu ortaya koyuyordu. Türk resim sanatının bu döneminde sanatçıların çoğu, bazı farklılıklar gösterseler de, temelde doğa kaynak ve Cezanne’a dayanan bir resim dili geliştirmeye çalışmışlardır. Ali Avni Çelebi Doğaya bağlı kübist anlayıştan yola çıkarak geliştirdiği çalışmalarında, nesnelerin niteliklerini bozmamaya ve kübizmin bireşimci yönünden yararlanmaya çalıştı. Gönül Gültekin’in de vurguladığı gibi Çelebi’nin desen anlayışını örnekleyen çalışmalara bakıldığında düz, köşeli ve eğri çizgilerle, nesnelerin plastik niteliklerini kaybettirmeden, fakat ayrıntısız kunt bir yapı içinde işlendiği görülmektedir. Sanatçı geniş planları. çizgilerin yönlerindeki ve tonlarındaki değişimlerle belirlenmiş, kitlesel yapı oluşturmuştur. Sanatçı bu durumu,“Yukarıdan aşağıya çizilen bir çizgi ile ters yönde çizilen çizginin etkisi farklıdır.” şeklinde açıklamıştır. Sanatçının yapıtlarında çizginin gücü önem kazanırken, nesnelerin hacimleri ve ağırlıkları özellikle vurgulanmıştır. Sanatçının yapıtlarında biçimleri deforme etme anlayışı, hocası Hofmann’ın önerilerinden kaynaklanıyordu. Hofmann, öğrencilerine nesnelerin plastik niteliklerinin yanında, pisikolojik özelliklerinin de önemsenmesi gereken öğeler olduğunu öğretiyordu. Ali Avni Çelebi’nin Hofmann atölyesi çalışması olan “Nü” çalışmasında figürün tablonun neredeyse tümünü kaplayan ve çevresiyle uyum sağlayacak biçimde işlenmesi, konunun düşünsel bir mekan içinde düşünülmesinin de bir göstergesidir. Yine Gültekin’in ifadesiyle Çelebi’nin biçimlerinde görülen kare, üçgen, daire gibi geometrik yüzeylerle değişiklik yaratılmış, biçim tek düzelikten kurtulmuştur. Çizgi ve planların ritmik yapısındaki bu değişik anlayış biçimi, doğal görünümünden uzaklaştırarak, dinamik bir deformasyona ulaştırmıştır. “Silah Arkadaşları”, (imzalı, 1932), Muşamba üzerine yağlıboya., 150×100 cm, (İRHM)Aynı hocanın öğrencisi olan Ahmet Zeki Kocamemi de çalışmalarında nesnelerin ağırlığını ve hacmini vurguluyor, yapı ve boşluk kavramlarına özel bir önem veriyordu. Kuşkusuz, renk her sanatçı için ifade gücünü doğrudan etkileyen bir öğeydi. Hofmann’a göre renk, güçl. plastik bir araçtı ve her renk yeni bir biçim yaratıyordu. Ali Avni Çelebi’nin ilk çalışmalarında dışavurumcu anlayışgörülmekte birlikte inşacı düzen daha ağırlıklıdır. Sanatçının “Vitrin”, “Maskeli Balo” gibi yapıtları bu anlayışın özgün örnekleri olarak gösterilebilir. “Silah Arkadaşları” ise adeta sanatçının inşacı düzen anlayışı ve dışavurumcu nitelikleri birlikte değerlendirdiği bir başyapıt olarak değerlendirilebilir. https://unutmayacagiz.com/Ali Avni Çelebi bütün konularla ilgilendiğini, doğanın zenginliklerinden yararlandığını, sabit bir konu üzerinde durmadığını ifade etmiştir. Ancak, sanatçının ilk yapıtlarından son yapıtlarına doğru yapılacak bir değerlendirme, onun daha kavramsal ele alınan konulardan giderek daha gündelik yaşamın insanı kuşatan olaylarına doğru bir yol izlediğine tanık oluruz: “Berber”, “Deniz Hamamı”, “Seyyar Satıcı”, “Hamamda Kese”, “Kuşbaz”, “Balıkçılar”, “Kelebek Yakalayanlar”, “Kediler ve Sincap”, “Avcı”, “İp Atlayanlar”, “Kır Kahvesi”, “Piknik”, “Büyükada’dan” gibi çalışmaları bu evrilmenin göstergeleri gibidir. Özellikle 1938’deki Birinci Yurt Gezisi’nde Malatya ve Arapkir’e; 1942’de Beşinci Yurt Gezisi’nde Bilecik’e gönderilmesi, Çelebi’nin konu seçimindeki değişiklerin nedenlerinden biri arasında sayılmalıdır. Bu dönem çalışmalarında gidilen yörelere ait çeşitli görünürler, yöre yaşamından bazı keşitler yine inşacı anlayışın izlerini duyumsatan bu anlayışla yansıtılmıştır. Özelliklede sanatçının 1950 sonrası çalışmalarında doğadaki insan ve hayvan yaşamına ilişkin konular merkeze yerleşti. Sanatçının bu yapıtlarında yaşamın doğal seyri içindeki insan ve hayvan yaşamından kesitler, duygu ve hareket öğesi gözetilerek yine kendine özgü biçim diliyle yansıtılmıştır. Her sanatçının sanat yaşamı boyunca sevdiği, ağırlıklı olarak yöneldiği çeşitli konular olabilmektedir. Gönül Gültekin’in araştırmasında da vurguladığı gibi Çelebi’de bu konular ağırlıklı olarak figürlü, figürsüz manzara, figürlü komposizyon olarak belirir. Natürmort, portre ve ev içi konular sanatçının daha az ilgisini çekmiştir.Çok değişik açılardan irdelenebilecek niteliklere sahip bu dönem sanatçılarının belki de en dikkat çeken yanları, yapıtlarını, resim sanatının serüveninde değerlendirilebilecek sağlam düşünsel kaynaklara dayandırma çabalarında ortaya çıkıyordu. Bu nedenle Türk resim sanatının bu dönemini değerlendirirken, adeta bir laboratuar deneyi sonucu elde edilmiş yapıtlarla dolu olduğunu fark ederiz. Müstakil ressamların yapıtları ayrı ayrı ele alındığında, aslında her bir sanatçının yukarıda sözü edilen kavramların uzağında kalmadığı; ancak kimi zaman bireysel biçem gelişimlerinden kaynaklanan değişik değerler ekleyerek özgün ifade olanakları yakaladıklarını söyleyebiliriz.https://www.msxlabs.org/forum/sanat-tr/267407-ali-avni-celebi-ali-avni-celebi-kimdir-ali-avni-celebi-hakkinda.htmlhttps://www.baktabulum.com/guzel-sanatlar/162797-ali-avni-celebi-ali-avni-celebi-kimdir-hakkinda-eserleri.htmlhttps://www.harbiforum.org/guzel-sanatlar/92791-ali-avni-celebi-ali-avni-celebi-kimdir-hakkinda-eserleri.htmlhttps://www.sanalda1numara.net/ressamlarin-hayati-ve-eserleri/106734-ali-avni-celebi-ali-avni-celebi-kimdir-ali-avni-celebi-hakkinda.htmlhttps://www.gizlikapi.org/ressamlar/55681-ali-avni-celebi-kimdir.htmlhttps://www.antikalar.com/v2/konuk/konuk0701.asp
Ali Avni Çelebi için yapılan aramalar
Ali Avni Çelebi, Ali Avni Çelebi biyografi, Ali Avni Çelebi hayatı, Ali Avni Çelebi özgeçmişi, Ali Avni Çelebi hakkında, Ali Avni Çelebi doğum yeri, Ali Avni Çelebi fotoğraf, Ali Avni Çelebi video, Ali Avni Çelebi resim, Ali Avni Çelebi kimdir?, Ali Avni Çelebi kaç yaşında?, Ali Avni Çelebi kaç yaşında öldü? Ali Avni Çelebi nereli, Ali Avni Çelebi memleketi Ali Avni Çelebi ne zaman ve neden öldü? Ali Avni Çelebi Ölüm nedeni?
Twitter'de ara: Ali Avni Çelebi
Google'de ara: Ali Avni Çelebi