Eren ULUERGÜVEN (d. 1983 – Ankara, ö. 10 Aralık 2004 – İstanbul 5.ölüm yıldönümü) Tiyatro Sanatçısı, Reji asistanıSanatçı Selçuk Uluergüven’in kendisi gibi sanatçı olan oğlu Eren, 2000 yılında “Herşey İşporta” oyunuyla Tiyatro Biz’de profesyonel oldu. 2001 yılında Tiyatro Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümünde eğitimine başladı. 2004’te Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü yıl sonu gösterisi olan “Yanlışlıklar Komedisi”nde oynadı. 2003- 2004 tiyatro sezonunda, Tiyatro Pera’da “Seyir Defteri(Julia)” oyununda rol aldı. Dobrinja’da Düğün ve Sihirli -Kitap, oyunlarında reji asistanlığı yaptı. Reklam filmlerinde rol aldı. Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü son sınıf öğrencisiyken bir prova sırasında altında durduğu dekorun başına devrilmesi sonucu komaya girerek üç gün sonra, 21 yaşındayken öldü. Ailesinin organlarını bağışlaması ile dört kişinin sağlığına kavuşması sağlanmıştır.Mehmet RAUF (d. 12 Ağustos 1875 – ö. 23 Aralık 1931) Türk edebiyatçıİstanbul’da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bahriye Okulu’na gitmiş İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya’nın eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bourget’yi okur ve ondan etkilendi.1896 yılından itibaren Servet-i Fünûn’da yazmaya başladı.Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır.Romanları• Eylül • Ferda-ı Garam • Karanfil ve Yasemin • Genç Kız Kalbi • Böğürtlen • Son Yıldız • Halas • Ceriha • Kan Damlası • Define Hikaye Kitapları• İhtizar • Son Emel • Aşk Kadını • Eski Aşk Geceleri • İlk Temas • İlk Zevk • Pençe Düzyazı Şiirler• Siyah İnciler Oyun: Pençe(1920) Sansar (1920) Cidal (1911) Diken (1911) Evlat Acısı(1923) Pembe Köşk (1924) Namık KEMAL(1840-1888)21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası’nda öldü. Asıl adı Mehmet Kemal. Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi. Babası, II. Abdülhamit döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa’nın yanında, Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşında İstanbul’a babasının yanına döndü. 1863’te Babıal-i Tercüme Odası’na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865’te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867’de kapatıldı. Sürgünler dönemi Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı. Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı, Muhbir’den ayrıldı. 1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle “Hürriyet” gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik Beylerle birlikte 1872’de “İbret” gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı. İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı “Vatan Yahut Silistre” oyunu, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi. Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi. Türk Edebiyatı’nda İlkleri 1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası’na sürüldü. 1879’da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü. Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı. Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galip gibi şairlerden etkilendi. En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması. “Vatan Şairi” diye de isimlendirildi. Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi. İlk romanı “İntibah” 1876’da yayınladı. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır. Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri oldu. En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip. Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadar. ESERLERİ OYUN: VatanYahutSilistre (1873,yeniharflerle1940) ZavallıÇocuk (1873,yeniharflerle1940) AkifBey (1874,yeniharflerle1958) CelaleddinHarzemşah (1885,yeniharflerle1977) Kara Bela (1908) ROMAN: İntibah (1876)Cezmi (1880, yeni harflerle 1963) ELEŞTİRİ: Tahrib-iHarâbât (1885) Takip (1885) RenanMüdafaanamesi (1908,yeniharflerle1962) İrfanPaşa’yaMektup (1887) Mukaddeme-i Celal (1888) TARİHİ KİTAPLARDevr-iİstila (1871) Barika-iZafer (1872) Evrak-ıPerişan (1872,yeniharflerle1973) Kanije (1874) Silistre Muhasarası (1874,yeniharflerle1946) Osmanlı Tarihi (1889, ölümünden sonra, yeni harflerle 3 cilt, 1971-1974) Büyük İslam Tarihi, (1975, ölümünden sonra)Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU (d. 27 Mart 1889, Kahire-Mısır – ö. 3 Aralık 1974, Ankara-120. doğum yıldönümü)Yazar. Kahire’de doğdu. Altı yaşındayken asıl memleketi Manisa’ya döndü. Manisa’da ibtidaî mektebini ve rüşdiyeyi bitirdi. Ailesi İzmir’e taşınınca burada idadîde okumaya başladı. Babasının ölümü üzerine ailesi tekrar Mısır’a göçünce (1905) idadîyi yarım bıraktı. İskenderiye Frérler Mektebine kaydoldu (1906). Bir süre de İsviçre Lisesine devam etti. 1908’de ailesiyle İstanbul’a geldi. Hukuk Mektebine girdiyse de üçüncü sınıfından ayrıldı. Fecr-i Âtî topluluğunda edebî faaliyetlere katıldı (1909). Bu dönemde Servet-i Funûn’da küçük hikâyeler, Resimli Kitab’da ilk oyunu tek perdelik Nirvana’yı yayınladı (Sayı: 9). Rübab ve Peyam-ı Edebî’de mensur şiirleri çıktı. Yine bu yıllarında Paris’ten yeni dönen Yahya Kemal’in tesiriyle Nev-Yunanîliği savundu. 1916 yılında İsviçre’ye tedaviye gitti ve üç yıl kaldı. Mütarekede İkdam, Dergâh, Türk Yurdu, Yeni Mecmua’da Millî Mücadeleyi destekleyen yazılar yazdı. Mütareke döneminde İkdam gazetesinde siyasî yazılar yazdı. Mustafa Kemal’in daveti üzerine 1921’de Anadolu’ya geçerek Millî Mücadeleye katıldı. Halide Edip, Falih Rıfkı ve Mehmet Âsım’la Tetkik-i Mezalim Komisyonu olarak Batı Anadolu’yu dolaştı. Cumhuriyetin ilânından sonra Mardin (1923-1931) ve Manisa (1931-1934) milletvekilliği yaptı. 1926’da tedavi maksadıyla tekrar İsviçre’ye gitti. Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye ve Milliyet’te gazeteciliğini sürdürdü. Şevket Süreyya (Aydemir), Burhan Asaf (Belge), Hüsrev (Tökin) ve Vedat Nedim Tör’le Kadro dergisini çıkardı (1932). Hükûmet dergiyi iki yıl sonra kapattı; Yakup Kadri’yi de Tiran elçiliğine gönderdi (1934). Sonra Prag (1935), Lahey (1939), Bern (1942, 1951) Tahran elçilikleri görevlerinde bulundu. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Kurucu Meclis üyeliğine getirildi. 1961’de Manisa milletvekili seçildi. Ankara’da öldü. Kabri İstanbul Beşiktaş’ta Yahya Efendi Dergâhı Kabristanındadır. Yakup Kadri mensur şiir, deneme, hatıra monografi, hikâye, roman ve oyun türünde eserler verdi. Tanzimattan beri gelen nesillerin geçirdiği sosyal değişme ve bunalımlarını, her neslin yaşayış, hayata ve olaylara bakış tarzını, özellikle romanlarında çok başarılı bir şekilde işlemiştir. Eserlerinde sosyal zemine dayanan bir ferdiyetçilik gözlenir. Zaman bakımından birbirini takip eden romanlar yazmıştır.Hikâyeleri: Bir Serencam (1913), Rahmet (1922), Millî Savaş Hikâyeleri (1947). Romanları: Kiralık Konak (1922), Nur Baba (1922), Hüküm Gecesi (1927), Sodom ve Gomore (1928), Yaban (1932), Ankara (1934), Bir Sürgün (1937), Panorama (2 cilt, 1953-1954), Hep O Şarkı (1956). Mensur şiirleri: Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (Erenlerin Bağından, Kadınlık ve Kadınlarımız ile diğerleri, 1940) Hatıraları: Zoraki Diplomat (1955), Anamın Kitabı (1957), Vatan Yolunda: Millî Mücadele Hatıraları (1958), Politika’da 45 Yıl (1968), Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969). Yazıları: İzmir’den Bursa’ya (H. Edip, F. Rıfkı, M. Âsım ile, 1922), Kadınlık ve Kadınlarımız (1923), Seçme Yazılar (Falih Rıfkı ve Ruşen Eşref ile, 1928), Ergenekon (2 cilt, 1929), Alp Dağlarından ve Miss Chalfrin’in Albümünden (1942). Monografileri: Ahmet Hâşim (1934), Atatürk (1946). Oyun: Nirvana (Resimli Kitab, S. 9, 1909), Veda (Resimli Kitab, S .11, 1909), Mağara (Varlık, S. 12-17, 1934). Oyunlarını Niyazi Akı derledi: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Tiyatrosu (1983). Mektupları: Yakup Kadri’den Hasan Âli Yücel’e Mektuplar (Haz. Canan Yücel Eronat, 1996).Niyazi Akı’nın yazar hakkında bir incelemesi vardır: Yakup Kadri Karaosmanoğlu: İnsan, Eser, Fikir, Üslup (1960).Şükran KURDAKUL (d. 1927 – ö. 15 Aralık 2004- 5.ölüm yıldönümü).Hayatı Türk şair, yazar ve araştırmacı. 1927 yılında İstanbul’da dünyaya gözlerini açmıştır. İzmir Karşıyaka Lisesi’nde öğrenim gördüğü sırada 1946 yılında Türk Ceza Yasası’nın 142. maddesine istinaden komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 4,5 ay süreyle tutuklanmış ve tutuklu kaldığı gerekçesiyle okuldan atılmıştır. Bir süre İzmir Belediyesi’nde daktilograf olarak çalıştıktan sonra İstanbul’a taşınmış ve bu şehirde banka memurluğu yaparken bir kez daha komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanmıştır. Serbest bırakıldıktan sonra bir süre çeşitli gazete ve dergilerde düzeltmenlik yapmıştır.Kurdakul, 1958-1962 yılları arasında Rüknettin Resuloğlu’nun sahibi olduğu ve 1957’de yayım hayatına başlayan Yelken dergisini yönetmiş; 15 Mayıs 1962 – 1 Mart 1964 tarihleri arasında yayımlanan Ataç (30 sayı) ve 1 Mart 1964 – 15 Mayıs 1966 tarihlerinde varlığını sürdüren Eylem (34 sayı) dergilerini çıkarmıştır. 1958 yılında Ataç Yayınevi’ni kuran ve yönetten Kurdakul, ayrıca Türkiye Yazarlar Sendikası yönetim kurulu üyeliği, İşçi Partisi’nde Balıkesir İl Başkanlığı ve PEN Yazarlar Derneği Başkanlığı görevlerinde de bulunmuştur.Şükran Kurdakul, 2004 yılında hayatını kaybetmiştir.Eserlerinin ÖzellikleriŞiirde ilk denemelerini Tomurcuk (1943) ve Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri (1944) adlı kitaplarda toplamıştır. 1943-1953 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerinden sonra toplumcu-devrimci sanata yönelmiştir. Kurdakul’un şiirleri eleştirmenler tarafından genellikle “duyarlı ve söyleyiş ustalığını belli eden, kitleler önünde yüksek sesle okunmaya elverişli toplumcu gerçekçi şiirler” olarak tanımlanmaktadır.Kurdakul, toplumcu şiirlerinin yanısıra öykü, inceleme ve araştırmalarıyla da tanınmaktadır.Eserleri Şiir • Tomurcuk (1943)• Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri (1944)• Giderayak (1956)• Nice Kaygılardan Sonra (1963)• İzmir’in İçinde Amerikan Neferi (1965)• Halk Orduları (1969)• Acılar Dönemi (1977)• Bir Yürekten Bir Yaşamdan (1982)• Ökselerin Yöresinde (1984)• Ölümsüzlerle (1985)• İhtiyar Yüzyıla (1997)Öykü • Tanığın Biri (1970)• Beyaz Yakalılar (1972)• Onların Çocukları (1975)Oyun • Zindandaki Şair (1991)İnceleme-Araştırma • Sosyalist Açıdan Türk-İş Yargılanıyor (1966)• Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1971)• Çağdaş Türk Edebiyatı Meşrutiyet Dönemi (1976)• Namık Kemal (1977)• Çağdaş Türk Edebiyatı Cumhuriyet Dönemi (1987)• Şairce Düşünmek (1990)Ödülleri• 1982 Nevzat Üstün Şiir Ödülü, (Bir Yürekten Bir Yaşamdan ile)Orhan Şaik GÖKYAY (d. 1902 – ö. 2 Aralık 1994-15.ölüm yıldönümü)Edebiyat tarihi ve dil araştırmacısı, şair. 16 Temmuz 1902 tarihinde babasının öğretmen olarak görev yaptığı İnebolu’da dünyaya geldi. İlk öğretimine Kastamonu’da başladı. Kastamonu İdadisinin dokuzuncu sınıfında okurken, ailesinin maddi sıkıntıya düşmesi sebebiyle öğrenimine ara verdi. Katip olarak özel idarede çalışmaya başladıktan sonra edebiyatla ilgilendi. İlk şiiri Kastamonu’daki Açıksöz gazetesinde 1922 yılında yayınlandı. Aynı yıl öğrenimini tamamlamak üzere Ankara’ya gitti. Ankara Darülmuallimin’den mezun olduktan sonra Piraziz, Samsun ve Balıkesir’de öğretmenlik yaptı. Balıkesir’de görev yaptığı sırada Çağlayan isminde bir edebiyat dergisi çıkardı ve takma isimle yazı ve şiirlerini yayımladı.1927 tarihinde İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Burada hocası Fuat Köprülü’den etkilendi. Almancasını ilerletti. Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra Kastamonu, Malatya, Edirne, Ankara, Eskişehir ve Bursa’da edebiyat öğretmenliği yaptı. “Bu Vatan Kimin” şiirini Bursa’da iken yazdı. Edirne’de görev yaptığı sırada kendisi gibi öğretmenlik yapan Ferhunde Sarıoğlu ile evlendi. 1938 yılında Dede Korkut hikâyelerini yayınladı. Daha sonra Musiki Muallim Mektebinde, Galatasaray Lisesinde ve Çapa Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmenliği yaptı.1959 tarihinde Londra’ya gitti ve buradaki School of Orient and African Studies’te Türk dili ve edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962’de Türkiye’ye döndükten Çapa Eğitim Enstitüsündeki görevine tekrar başladı. 1967 yılında yaş haddinden emekli oldu. Emekli olduktan sonra da eğitim ve öğretimden kopmadı. Eğitim enstitüsünde, Marmara ve Mimar Sinan Üniversitelerinde ders verdi. 2 Haziran 1989’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi tarafından kendisine fahri doktorluk unvanı verildi. Değerli kitaplardan oluşan kütüphanesini Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezine bağışladı. Yetmiş yılık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştiren Orhan Şaik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde vefat etti ve cenazesi ertesi gün Üsküdar’daki Nakkaştepe Mezarlığında toprağa verildi.Bazı Eserleri • Dede Korkut (İstanbul, 1938)• Dedem Korkut’un Kitabı(İstanbul, 1973)• Katip Çelebi’den Seçmeler (İstanbul, 1968)• Destursuz Bağa Girenler (Dergâh yayınları, İstanbul 1982)Burhan ARPAD (19 Mayıs 1910 – 3 Aralık 1994-15.ölüm yıldönümü)Yazar, mütercim. Mudanya’da doğdu. İbtidaî mektebinden sonra ticaret mektebi ile altı sınıflı numune mektebine devam etti. 1925- 1928 yılları arasında sinema makinistliği, 1928-1935 yılları arasında da Cibali Tütün Fabrikasında muhasebe memurluğu yaptı. Bir süre özel şirketlerde devam eden memurluk hayatından sonra önce Salah Birsel ve İhsan Devrim’le ABC Kitabevini (1943), sonra tek başına Arpad Yayınevini (1945- 1946) kurdu. Memleket, Hürriyet, Vatan gazetelerinde muhabir, röportaj ve fıkra yazarı olarak çalıştı. 1970’ten sonra serbest yazarlığa başladı. İlk yazıları Servetifünûn-Uyanış dergisinde 1936’da çıktı. İnanç, Yığın, Adımlar, Yurt ve Dünya, Yürüyüş, Yeditepe, Türk Dili, Varlık gibi dergilerde hikâyeleri yayınlandı. Arpad, hikâyelerinin konularını şehir hayatından alır. Duru bir anlatımı vardır. Modern Alman ve Avusturya edebiyatını Türkiye’de tanıtan yazarların başında gelir. 40 dolayında eser çevirdi. Birçok çevirisinde Ahmet Hisarlı adını kullandı. Hikâyeleri: Şehir 9 Tablo (1940), Dolayısiyle (1955), Son Perde veya ‘Komik-i Şehir�(Naşit’in hayatı, 1961; hikâyeler eklenerek 2. baskısı Direklerarası adıyla, 1974), Taşı Toprağı Altın (1966), Yeditepe Olayları (1974). Romanı: Alnımdaki Bıçak Yarası (1968). Tiyatro yazıları: Perde Arkası (1924-1927 yılları arasında İstanbul tiyatroları, 1959), İlk Gece (Tenkit yazıları, 1962), Operet 8 Tablo (Tiyatro hikâyeleri, 1964), Gazete yazıları: Günügününe (1962), Hesaplaşma (1976). Gezi yazıları: Tuna’dan Şimale Avrupa (1953), Uçuş Günlüğü (1959), Gezi Günlüğü (1962), Avusturya Günlüğü (1963). Hatıraları: Yokedilen İstanbul (1983), Bir İstanbul Var idi (Derl. Ahmet Arpad, 2001).Cavit Orhan TÜTENGİL(1921 – 7 Aralık 1979-30.ölüm yıldönümü)Yazar. İçel-Tarsus’a bağlı Sebit köyünde doğdu. İstanbul Haydarpaşa Lisesini (1940), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü ile İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunu (1944) ve İktisat Fakültesini (1958) bitirdi. Liselerde ve köy enstitülerinde öğretmenlik yaptı. 1953’te İktisat Fakültesine sosyoloji asistanı olarak girdi. 1957’de Montesquieu üzerine doktorasını verdi. 1962’de doçent, 1970’te profesör oldu. İstanbul’da, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesi karışık dönemde vurularak öldürüldü. Zincirlikuyu Mezarlığında gömülüdür.İlk yazısı Mersin’de Bağ dergisinde çıktı (1942). Kurucuları arasında bulunduğu Değirmen dergisinde (İstanbul 1942-1944, 12 sayı) Cavit Orhan Öz imzasıyla yayınladı. Yeni Ufuklar dergisinde ve Cumhuriyet gazetesinde denemeler yazdı. Dr. Rıza Nur’un ünlü hatıralarından ilk defa o bahsetti.Eserleri: Ziya Gökalp Bibliyografyası (1945), Köy Enstitüsü Üzerine Düşünceler (1948), Ziya Gökalp Hakkında Bir Bibliyografya (1949), Diyarbakır Basın Tarihi Üzerine Notlar (1954), Prens Sabahattin (1954), Ziya Gökalp Üzerine Notlar (1956), Montesquieu’nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri (1956), İçtimai ve İktisadi Bakımdan Türkiye’nin Karayolları (1961), Az Gelişmiş Ülkelerin Toplumsal yapısı (1961), Gazete ve dergileri İnceleme Metodu (1961), Türkiye’de Bölge Basını ve Diyarbakır Gazeteciliği (1962), Atatürk’ten Düşünceler (1962), Köyden şehre Göç Meselesi (1963), Doktor Rıza Üzerine Üç Yazı-Yankılar-Belgeler (1965), Köy Sorunu ve Gençlik (1967), Sakarya Basını (1968), Sosyal İlimlerde Araştırma ve Metod (1968), Yeni Osmanlılar’dan Bu Yana İngiltere’de Türk Basını (1969), Türkiye’de Köy Sorunu (1969), Az Gelişmenin Sosyolojisi (1970), 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı v e sorunları (1975), Prens Lütfullah Dosyası (V. Günyol ile, 1977). Denemeleri: Ağrı Dağındaki Horoz (1968), Temeldeki Çatlak (1975), Atatürk’ü Anlamak ve Tanımlamak (1975).Vankulu LÜGATİ (285.yıldönümü)İslam dünyasında en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin “Sihâh” adlı Arapça eseridir. “Vankulu Lügatı” diye bilinen Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir “Sihâh” çevirisidir.Türkiye’de ilk Türkçe matbu kitap, 31 Ocak 1729 (1 Recep 1141)’de, İbrahim Müteferrika’nın “Dârüttıba’a tül-ma’mûre” adlı matbaasında basılan “Vankulu Lûğatı”dır. Bu kitap, Vankulu lâkabıyla mâruf Mehmed Efendi’nin Arabçadan Türkçeye tercüme suretiyle vücuda getirdiği büyük bir eserdir. Mehmed Efendi, XVI’ncı asrın meşhur şiirlerinden olup bu asrın ilk yarısında İstanbul’da doğdu. Babası, Mustafa Efendi adında bir zattı. Soyca Van’lıdır, Kendisinin ilim âlemimizde Vankulu lâkabıyla tanınması bundan ileri gelmektedir.Mehmed Efendi, müselsel, yani tam bir medrese tahsili görmüş ve medreseden çıktıktan sonra da müdderris olmuştur. İstanbul’da bazı medreselerde müderrislik yapmış; sonra tedris hayatını terk .ederek müftü ve kadı olmuş, Rodos, Manisa, Selânik ve Kütahya kadılıklarında bulunmuştur. Ölümünden iki yıl önce Medine kadılığına gönderilmiş ve orada iken 1592 (1001) de vefat etmiştir. Vankulu Mehmed Efendi, İslâm Hukuku’nda (Fıkıh’ta) lûgat ve edebiyatta behre sahibiydi. Mehmed Efendi’nin Arapça ilimlere ait birkaç eseri varsa da, onun ilmî sahada büyük şöhretini sağlayan “VANKULU” adlı tercüme lûgâtı olmuştur. Vankulu Lûgatı, 1002 (393) senesinde vefat eden ve Farablı bir Türk olan “Ebu Nasr İsmail bin Hammad ül-Cevheri”nin telif ettiği “Sıhah” unvanlı meşhur Arapça lûgatın Türkçeye tercümesidir (1). Mehmed Efendi’nin yaptığı bu tercüme lûgat, İbrahim Müteferrika Sultan Selim civarındaki evinde kurduğu matbaanın ilk bastığı Türkçe eserdir. Vankulu Lûgatı’nın ilk tab’ı, iki büyük ciltten ibaret olup, bunun birinci cildi 666 (333 varak), ikin cildi de 756 (378 varak) sahife tutmaktadır… Kitabın baş tarafına bir (Dibâce) önsöz yazılmış, mütercim bu önsözde mehazı ve lûgat’ın tertip tarzı vs hakkında uzunca izahat da vermiştir. Önsözden sonra, lûgata geçirilmiştir. Vankulu Lûgatı, yukarıda izah ettiğimiz şekli itibarı ile, Âsım Efendi’nin meşhur Kamus Tercümesi’nin aynıdır… Vankulu Lûgatı, ilk neşri zamanında büyük bir rağbet gördüğü gibi, sonraları da daima aranılan, başvurulan bir kaynak olmuştur. Bu itibarladır ki, bu 1ûgatın bin cilt basılan ilk Müteferrika tab’ından sonra, çok satılması itibariyle, biri 1755 —1756, diğeri de 1801 yıllarında olmak üzere, yine iki büyük cilt halinde tabedilmiş, iki ayrı baskısı daha vardı. Bugün dahi dile, edebiyata ait eski metin ve eserler üzerinde çalışacaklar, Antep’li Asım Efendi’nin meşhur Kamus tercümesinden sonra, Mehmed Efendi’nin bu Vankulu Lûgati’ne de başvurmaktan müstağni kalamazlar. *3/3/2007. M. ŞAKİR ÜLKÜTAŞIR’dan . (1) Rahmetli Akçoraoğlu Yusuf, (Türklerin İlk Tayyarecisi) adlı bir makalesinde (Türk Yurdu Yıl: 3. Sayı: l5) bilmünasebe Sıhah’ın Türkçeye ilk önce ‘Pir Mehemmed” adında bir zat tarafından tercüme edildiğini yazar.Ziya ŞAKİR (Soku-22 Aralık 1959-50.ölüm yıldönümü)1883-1959 İstanbul’da doğdu. Hüseyin Servet, M. Ziya, Hamid Nuri, Bahtiyar, Emekligil, Z. Melek, Abdülmüheymin imzalarını da kullandı. Bursa,İstanbul Vefa ve Halep İdadilerinde okudu; bir süre hukuk eğitimi gördü. Edebiyata lise yıllarında şiirle başladı, ilk şiiri İrtika yayımlandı. Daha sonra Terakki, Musavver Fen ve Edep gibi dergilerde yazdı. 1904-1908 arasında Hanımlara Mahsus Gazete ile Çocuklara Mahsus Gazete’nin yöneticiliğini yaptı.”Cemiyet-i İnkılabiye” adlı gizli bir derneğin Mecmua-i İnkılap adlı yayın organını kendi evinde bastı. Bu dergide kendi yazılarını Abdülmüheymin imzasıyla yayımladı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. Muhlis Sabahattin ve Suphi Nuri ile Genç Türk gazetesini çıkardı, burada İttihatçıları eleştiren yazılar yayımladı. Bu yazılarının yaratacağı sonuçlardan çekinerek Mısır’a kaçtı, İstanbul’a dönüşünde tutuklanarak Sinop’a sürgün edildi. Daha sonra bağışlandı ve bir süre Hak Gazetesi’nde yazdı. Gönüllü olarak Balkan Savaşı’na katıldı. 1. Dünya Savaşı sırasında Bursa’da Ertuğrul gazetesini çıkardı. Milli Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya gitti. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul’a döndü ve Tekel İdaresi’nde çalıştı. Çeşitli gazetelerde tefrika ettiği tarihsel yapıtlarla tanındı. 1928’den itibaren Son Posta, Yeni Gün, Tan, Son Telgraf, İkdam, Kitap, Köroğlu, Vatan’da 140 kadar yapıtı tefrika edildi, bunlardan bazıları kitap hâlinde yayımlandı.Mısır’da bulunduğu yıllarda sinemayla da ilgilenen Ziya Şakir, senaryo yazarlığı da yaptı. Aynı adlı romanından uyarladığı “Allah’ın Cenneti” senaryosu 1939’da M. Ertuğrul tarafından filme çekildi.Eserlerinden bazıları:Kerbela’nın İntikamı: Türk Kahramanı Ebû Müslim, İst: Maarif, 1933; Mezhebler Tarihi: Şiilik, Sünnilik, Alevilik, Kızılbaşlık Ne Demektir ve Nasıl Çıktı?, 1938; Yakın Tarihin Üç Büyük Adamı: Talât, Enver, Cemal Paşalar, 1943; Hazreti Muhammed: Hususi, İçtimai ve İlmî Hayatı, 1943; Battal Gazi, 1943; Çırağan Sarayı’nda Yirmi Sekiz Yıl: Beşinci Murad’ın Hayatı, 1943; Hazreti Mevlânâ, 1943; İkinci Sultan Hamid: Şahsiyeti ve Hususiyetleri, 1943; Selçuk Sarayında Ömer Hayyam’ın Hayatı ve Maceraları, 1943; Bektaşi Nefes ve Mersiyeleri, 1943; Sultan Hamid ve Mikado, 1943; Sultan Hamid’in Son Günleri, 1943; Yarım Asır Evvel Bizi idare Edenler, 1943; Timurlenk ve Üç Boz Atlı, 1943; 1914, Cihan Harbi’ne Nasıl Girdik?, 1944; Osmanlı Saraylarında Cinci Hoca, 1944; Davûd Bat Şeva, 1944; Osmanlı İmparatorluğunda Muktul Vezirler, 1944; Yusuf ile Züleyha, 1944; Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti, 1945; Nuri Demirağ Kimdir?, 1947; Hazreti Ali ve Öğütleri, 1950; Osmanlı İmparatorluğunun İlk Türk Şeyhülislamı Molla Fenâri,1951; Celâl Bayar: Hayatı ve Eserleri, 1952; Büyük Türk Kahramanı Seyid Battal Gazi’nin Efsanevi Maceraları, 1953; Fatih Sultan Mehmed, 1953; Tanzimat Devrinden Sonra Osmanlı Nizam Ordusu Tarihi, 1957; Mahmud Şevket Paşa; Hazreti Hatice, 1958; Hazreti Fâtıma, 1958; Hazreti Hamza, 1958; Haliç ve Eyüp Sultan, 1959.Kitapları: BATTAL GÂZİ / HAYATI VE MACERALARIÇIRAĞAN SARAYI’NDA 28 YIL / BEŞİNCİ MURADPAŞALARHEYKELTIRAŞ Mehmet Şadi ÇALIK (Girit – Kandiye, 1917 – İstanbul, 1984-30.ölüm yıldönümü) İzmir’de Abidin Elderoğlu’nun yanında ilk sanat bilgilerini aldı. 1939 – 1949 döneminde, İDGSA Heykel Bölümü’nde, Belling’in atölyesinde öğrenim gördü. Kendi hesabına Paris’e gitti, ancak uzun kalmadı ve 1950’de döndü. Heykel sanatında soyut – minimalizme yöneldi. Figürden soyuta geçti. 1959’a kadar serbest çalıştı. Aynı yıl Akademi’nin öğretim kadrosuna alındı. 1971’de profesör oldu. Eskişehir, Niğde, Sakarya (N. Suman ile,) Erzincan ve Ankara ODTÜ Atatürk anıtlarını gerçekleştirdi. 1957’de 18. DRHS’de, Heykel Dalı ikincilik ödülünü kazandı. Ali KUŞÇU(1403-6 Aralık 1474-535.ölüm yıldönümü) Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, XV. yüzyıl başlarında Semerkant’ta doğdu. Babası Muhammed, ünlü Türk Sultanı ve astronomu Uluğ Bey’in kuşçusu olduğu için, ailesi ‘Kuşçu’ lakabıyla meşhur oldu. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdı. Ali Kuşçu, Semerkant ve Kirman’da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey’e yardımcı ve rasathanesine müdür oldu. Uluğbey’in ölümü Ali Kuşçuyu derinden etkiledi. Ailesiyle birlikte Tebriz’e geldi, Tebriz’de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Fatih’le barış görüşmelerinde yardımını istedi. Fatih Sultan Mehmet Uzun Hasan’ın elçisi olarak kabul etti ama hemen geri dönmesine izin vermeyerek ondan, İstanbul’a yerleşmesini istedi. Ali Kuşçu elçi görevini tamamladıktan sonra İstanbul’a geri gelebileceğini Fatih’e iletti ve Tebriz’e döndükten iki yıl sonra ailesini de alarak merasimle İstanbul’a geldi. Ali Kuşçu vefat ettiği 16 Aralık 1474’e kadar İstanbul’da başta matematik ve astronomi olmak üzere çeşitli alanlarda çalışmalar yapmaya ve eğitim vermeye devam etti. Hayâlî Küçük ALİ (1886-1979-35.ölüm yıldönümü)1886 (1302) yılında İstanbul’da doğmuş, 7 Aralık 1979 da. Ankara’da ölmüştür. Asıl adı Mehmet Muhittin Sevilen’dir. İstanbul’da Davutpaşa Rüştiyesini bitirdikten sonra çalışmak üzere P.T.T idaresine girmiştir. 1. Dünya savaşında askere alınmış, terhis olduktan sonra tekrar eski işinin başına dönmüştür. Ankara’da Paket Postahanesi memuru iken 1944 de emekliye ayrılmıştır.Karagözcülük sanatına daha 8 yaşlarında iken heves eden Küçük Ali, bu sanatı devrinin ünlü Karagözcülerini seyrederek öğrenmiştir. Karagözcülüğü meslek olarak seçmesinde en büyük desteği Safvet Efendi olmuştur. Hayâlî Ömer Efendi, Hayâlî Memduh Bey, Hayâlî Arap Cemal Efendi, Hayâlî Sobacı Ömer Efendi, Hayâlî Nazif Bey, Hayâlî serçe Mehmet Efendi, Hayâlî Kâtip Salih Efendi, Hayâlî Arap Ömer Ağa ve Hayâlî Behiç Efendi onun seyrettiği Karagözcüler arasındadır.Ünlü Karagözcülerden Hayâlî Saraç Hüseyin’in yanında Karagözcülüğe başlayan Küçük Ali, ilk defa 1900 yılında henüz 14 yaşında iken Fatih’in Draman mahallesinde Karagöz oynatmış ve oynadığı “Hımhımlı Mandıra” çok beğenilmiştir. Hayâlî Küçük Ali takma adını işte o zaman almış ve bu isimle tanınmıştır. Böylelikle 60 yıla yakın bir süre Karagöz oynatarak bu oyunun üstatları arasında yer alan Hayâlî Küçük Ali, 20 yıl kadar Ankara Radyosunda Karagöz oynatmıştır. https://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-79625/aralik.html
Aralık Ayında Kaybettiklerimiz için yapılan aramalar
Aralık Ayında Kaybettiklerimiz, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz biyografi, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz hayatı, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz özgeçmişi, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz hakkında, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz doğum yeri, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz fotoğraf, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz video, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz resim, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz kimdir?, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz kaç yaşında?, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz kaç yaşında öldü? Aralık Ayında Kaybettiklerimiz nereli, Aralık Ayında Kaybettiklerimiz memleketi Aralık Ayında Kaybettiklerimiz ne zaman ve neden öldü? Aralık Ayında Kaybettiklerimiz Ölüm nedeni?
Twitter'de ara: Aralık Ayında Kaybettiklerimiz
Google'de ara: Aralık Ayında Kaybettiklerimiz